22 Ağustos 2008 Cuma

YÜREĞİMDE CANIMDASIN

Daha doğan günle çıkıyorsun karşıma, güneş olup aydınlatıyorsun tüm günümü. Sabah içtiğim ilk kahvenin buram buram kokusunda, sokakta oynayan çocukların sesinde, işe gitme telaşındaki insanların gözlerinde, baharla yeşeren agaçlarin çiçeklerindesin…

Gökyüzündeki bembeyaz bulutların arasında sen varsın. Seni görmek için başımı yukarı kaldırmam yetiyor. Yolda rastladıklarım dostlarım değil sensin aslında. Verdiğim selamımı alan, hatırını sorduğun tüm kişiler sensin…

Kokladığım her çiçek sen kokuyor, dokunduğum yaprakları senin tenin. Yeşilin, sarının, kırmızının, en canlı tonlarında sen varsın. Dudaklarımdaki ateş, tenimdeki sıcaklık, vucudumu ürperten serinlik sensin…

Yağan nisan yağmurlarında, ıslattığı toprağıin kokusunda, dalıp gittiğim denizin mavisinde, kayalara vuran dalgalardasın. Kuş cıvıltılarında, yaprakları okşayan rüzgarda, sözlerini bilmeden bağırarak eşlik ettiğim şarkılarda hep sen varsın…

Bilgisayar başında otururken, çayımı yudumlayıp içerken de, birbiri ardına özlem şarkılarını dinlerken de yanımdasın. Akşam olup artık yorgunluktan, sokakta hafif hafif sallanarak yürürken kolumdasın…

Her sabah seninle çıkıyorum evimden, akşam benimle dönüyorsun yine. Gittigim her yere benimle geliyorsun…

Gözlerimi kapadığımda dizlerindeyim, bütün gece saçlarımı okşayanda sensin. Yüzümde gülümsemeyle daldığım uykumda bile hep yanımdasın…

Hiç gitmedin, buradasın, hep yanımdasın. Sana dokunmak, seni görmek, seni duymak istediğim yerdesin…

7 Temmuz 2008 Pazartesi

GÖNLÜM


En büyük ömrümüzden kaynaklar dökülürdü bizden habersiz। Sabrımızla şehirleri uyandırır, vedalara alışık yüreğimizdeki çöl fırtınalarını görmezden gelirdik. Kor olurdu yüreğimizde sözcükler, parmaklarımızı geren şiirlerle her sabah birbirimize uyanır, sevinci ve coşkuyu yudumlardık er sabahlarda. Kol kola yürürdük yokluğun çarpıntılı caddelerinde, günü bir yerlerinden böler, çağrılı bir düşünüşün bulvarlarında kaybolurduk.

Saçlarımıza kar düşer, düşen her damla ömrümüzden bir gün çeker। Sevdanın gramerini acılar çevreler, o acılar ki, ne kadar sevmeye değil, ne kadar gerçeğe yakın olabildiğimizi izler. Dilimiz sert sözcüklerden anlam kurarken, yürekteki sızı içten içe bir duvarca nemli geceleri sabırla göğüsler. Bütün duvarlar topraktır, gün gelir kendi eksenine çöker.

En büyük coşku, seni düşünerek, seninle büyüyerek ve seninle paylaştığım mutluluğun karelerinde saklıdır. En ölümsüz anlarda, tükenmesini dilemediğim zamansızlığın mumlarıydı yanan bir yılanın bedeninde. Büyülü bir dokunuş aradın, yoktum। Gerçeğimizin nefesiyle sildik ıslak bedenlerimizi. O an sevgiden koptuk. Gece durmuyordu, gece bendimizi zorluyordu ve uzak nehirlerin damarından delice sular akıyordu, yorulmaz bir dokunuşla uykulardan aşk ağlara dolanıyordu.

Buram buram düşlerden arala şimdi göz kapaklarını. İnce bir ağrıyla sar sarmala sensizken sana yazdığım sevda notlarımı. Ihlamur kokulu yüreğine en deli nehirleri yönelteyim, menekşe bakışlarına hüzün şiirleri dizeyim. Pırıltılı göğsüne yaslanarak, yalnızlığın bütün köprülerinden geçerek sana geleyim. Yosun gözlerin düşsün gönlümün bardaklarına ve ruhunun duru pınarlarında yıkayayım özlemli yüreğimi

26 Haziran 2008 Perşembe

Hayat denilen toprağın umuda bakan filiziyiz


Hadi durma. Yüreğinin çekmecesinde saklı duran kelimelerini çıkar yerinden. Düş dört yol ağzı cümlelere. Adını devir cümlelerimin bir özne boşluğuna..Yak tüm gemileri. Tutuştur tüm hüzünleri. Varsın yansın tüm replikler. Hadi gamzelerinde biriktirdiğin sıcak gülüşlerini sun musalla soğuğu ellerime. Avuç içlerime doldur saçlarının düşen yanlarını. Sonbahar yanını bana bırakmayı unutma sakın. Ya biz hayata “ ikimiz “ olarak geçmeliyiz ya da biz seninle yan yana ölmeliyiz. Susacak mıyız yoksa yaşayacak mıyız bilmiyorum ama gözlerindeki hayatı seviyorum ben. Susarsak da dilimizdeki istiflediğimiz tüm kelimeleri sonsuzluğa bırakır, ölümsüzlüğe koşarız.
“ Hangi cümleye sığdırayım yüreğinin inceliğini,
Hangi söze bulandırayım gözlerinin rengini..
Dudaklarımız kapanacaksa sonsuzluğa
Beraberce uzansın musalla taşına…"
Uğurlanamaz bir sevdadır bizimkisi, hoşçakalı yoktur lugatında.. Enerjisi tükenmiş bir hayatı uzatmak için bahanem belledim sanma. Bedenini terkin, nefes alışlarımın tek nedeni kaldı oysa! Hani sen orda ben burdaymışım gibi içerlenip sakın ola ayrı gayrı kaldık sanma. Kalbime bir hançer saplamanı yeğlerdim böyle bir kuşkun varsa.. Biz hep iki bedende bir candık, şimdide bir bedende bir can kalmışız yetmez mi? Boynumun borcu belledim an ve an seni yaşamayı. Öyle ya emanet bedenlerde de hayat bulurmuş insan, öğretirmiş sevdan.. Bazen öylesine eğreti olurmuşki yaşam, feleğim şaşarmış..; ben kimim, o kim diyen gözlerle boşluğa dalarmışım! Sonra anlarmışım oysa senden sonrası benimkisi bir ödünç yaşammış, biçare bir bedenin tesellisinde asıl olan seni yaşa(t)makmış.. Alınan her nefesin sebebi düşlerimdeki varlığınla beden bulan bir hayatmış.. Dönüp bakınca senden sonra bana benden eser kalmamış, bir tek seni saklamışım kendimde..